Kaç kişi olmuş?

14 Eylül 2013 Cumartesi

Bir zamanlar okuduğum, hiç unutmadığım, etkileyici bir çeviri öykü...


ECEL ATI / Sait Faik ABASIYANIK
Küçük Ünal hastaydı.Kızamık çıkarıyordu.Doktor evden çıkmamasını tembih etmişti.Küçük Ünal,pencereleri sokağa bakan küçük evde can sıkıntısından ne yapacağını bilmiyordu.Bugün de hava güzeldi!Dışarıda güneş vardı…Annesi sabahleyin çıkarken:
-Dışarıda güneş var ama hava buz gibi,demişti.Aman anne Ünal üşümesin.
İhtiyar kadın Ünal’ın odasına girdiği zaman çocuğu hırkasız,pencere kenarında buldu.
-Annen ne tembih etti sana.Hem doktor ne dedi,bir parça soğuk alırsa sonra Allah göstermesin,dedesinin gittiği yere gider,demedi mi?Hadi yatağına bakalım.
-Nine,ne güzel hava,hem ben hasta değilim.Hiç ateşim yok.
-Ateşin yok, maşallah ama, bu yüzündeki kırmızı şeyler yok mu,üşürsen onlar içeriye girerler.
-Daha iyi ya!
-O zaman zehirlenir ölürsün.Hiç üşümemeliymişsin…Hadi bakalım yatağına.
         Ünal’ın babası,annesi ona gebe kaldığı zaman ölmüştü.O,dedesini babası diye tanımıştı.O da geçen sene ölmüştü.Eve annesi bakıyordu.Belediyede hademeydi.Zar zor geçiniyorlardı.
         Ünal, ninesi dışarıya çıkar çıkmaz pencereye koştu.Karşıdaki dükkanı seyrediyordu.Bu bir oyuncakçı dükkanıydı.O gün yılbaşı olduğu için pek süslenmişti.Şimdi neredeyse güneş batacak,ortalık kararacak,oyuncakçı bütün ışıklarını yakacaktı.Orada ne midi arabalar,ne tramvaylar vardı.
         Hele siyah bir at vardı.Ünal o siyah ata canını verirdi.Dizginini çekince gözlerinde ışıklar yanardı bu siyah atın…Yelesi kumraldı.Ayaklarının üçünün bilekleri beyazdı.
         Onun üstüne bindiğini,karlı bir ovada koştuğunu sanıyordu.Canı dayanılmaz şekilde bu siyah ata binmek istiyordu.Hem o hasta değildi.Nesi vardı sanki?
         Giyinse,o atın üstüne bir defacık binse hiçbir şeyciği kalmaz.Bu kırmızı şeyler de kaybolurdu.Üşürmüş…Ne olurmuş bir parçacık üşürse.Bu doktor da ne fena adamdı.İnsanı hapsediyordu.Ninesinin sesini tekrar işitti.Yatağına koştu…Ninesi içeri girince:
         -Aferin Ünal! Dedi,bak böyle oturursan akşama sana kabak tatlısı vereceğim.Doktoru bile dinlemeyeceğim.Şimdi işim çok.Sakın yataktan çıkma.
         O dışarıya çıkar çıkmaz Ünal giyindi.Pencereye koştu.Oyuncakçı bütün ışıklarını yakmıştı.Dükkan çocuklarla,kadınlarla doluydu.Yavaşça dışarı çıktı.Pabuçlarını bulamadı.Ninesinin iskarpinlerini çıplak ayaklarına giyerek sokağa fırladı.O akşam yılbaşı gecesiydi.Herkes çocuğuna oyuncak alıyordu.O güne kadar ona kimse oyuncak almamıştı…Hem oyuncakların resimlerini severdi.Sahicilerini ne yapsın?Ama bu siyah ata gönül vermişti.Ona bir defacık binecekti…Dükkancı, sekiz yaşında ufacık bir çocuğun girdiğini nereden bilsin dükkanına…?
         Ünal dükkana girdi,gezindi.Sonra bir takım levhaların arasına girdi saklandı.
         Neden sonra etrafında ışıkların söndüğünü gördü.Dükkancı yalnız ön kepengi indirmiş,öteki,camekandan kepengleri indirmemişti.Oradan sokağın ışıkları giriyordu.Yavaşca vitrinin sürmeli camını açtı.Siyah atın üstüne bindi,dizginlerini çekti.Atın üstüne eğildi.Atın gözlerindeki ışıklar yanmıştı.Kendini bir karlı ovada gidiyor buldu.Etrafında bulutlar akıyordu.Gümüş gelin telleri gelip etrafını sarmıştı.Mavi bir aydınlık içindeydi.Suda yüzer gibiydi.Sonra ısınmaya başladı.Sarı,sapsarı saçlar gibi bir ışık vardı uzakta…At oraya doğru koşuyordu.Bu güneşti.Neredeyse güneşe girecekmiş gibi bir kırmızılık,bir sıcaklık hissetti.Saçları kavruluyor gibi oldu.Atın yeleleri sanki tutuşmuştu.Elini yakıyordu.Siyah atı bir alev gibi yanıyordu.Birdenbire her tarafında bir boşluk duydu..Sonra yine ne sıcak,ne soğuk,ne altın,ne gümüş,ne sarı,ne kırmızı derin sular gibi mavi ve mor bir alemde atıyla dört nala gitmeye başladı.
         Ama ninesi Ünal’ı görmek üzere odaya girdiği zaman,odasını bomboş buldu.Deli gibi oldu.Her tarafı arattı.Onu gören yoktu.Bütün komşula eve dolmuştu.Ancak sabaha karşı küçücük bir çocuğun oyuncakçının cam ekanındaki kara atın üstünde gülen bir yüzle kaskatı kaldığını gören bekçi,Ünal’ların evi önüne birikmiş kadınlara onu gösterdi.
         Camı kırıp atın üstündeki çocuğu indirmeye çalıştılar.Ama Ünal atının üstünde hala uçuyordu,onu bırakamazdı.Hiçbir insan kuvveti onu atından ayıramazdı.Atla beraber eve götürdüler.
         İhtiyar ninesi çocuğunşimdi mosmor yüzüne bakıp:
         -Ah Ünal1Doktor söylememiş miydi sana?Bu kırmızı şeyler tersine döner ,ölürsün diye.
         Bir komşu kadın:
         -Ecelin siyah atına insanın canı bir defacık bindi mi,onu kimsecikler tutamaz...dedi.Oyuncakçı müsade etti.Ünal'ı atıyla beraber gömdüler.